Mevlana Müzesi Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) gölgesinde istirahat buyuran Hazreti Mevlana’nın kabrini, ondan ve arkadaşlarından kalan birçok hatırayı ve bin bir gece çile makamlarında yükselen dervişânın odalarını barındırıyor. Koca bir iman ve aşk çınarının yeşerdiği topraklar üzerindedir. Her gün eşref-i mahlukat ile dolup taşan müzenin rağbeti yetmiş iki milletten ince gönüllerin vefa göstergesi.
Hz. Mevlana ve Müzesi
Gönüller sultanı büyük mütefekkir Hüdâvendigâr Mevlânâ Muhammed Celâleddin Hazretleri. Asrının keşmekeşine ve karanlığına mukabil; hayatı boyunca dikkatleri maddeden maneviyata, nefisten rûha, ölümden aşka çevirmiştir. Her an hem davranış hem de dudaklarından Allah aşkı ve Muhammed Mustafa (s.a.v.) sevgisi taşardı. Vefatında Hristiyan ve Musevilere tabutunu omuzlama izni verilmeyince şöyle demişlerdi: “Siz onda Ahmed’i (s.a.v.) gördüyseniz biz de İsa ve Musa’yı (aleyhimusselâm) tanıdık. Bırakınız.” Bugün de, tam yedi yüz elli sene sonrasında, Hz. Mevlana’nın müzesi dünyanın dört bir tarafından sevenleri ile dolup taşıyor.
Türbe ve Kubbe-i Hadra
Hazreti Mevlana’nın defni sonrasında inşa edilen sanduka Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman zamanında mermerle genişletilmiş, üzerine atlas kumaştan bir puşide (sanduka örtüsü) serilmiştir. Bu puşide 3. Selim ve Abdulhamid Han tarafından yenilendi. 2018 yılında ise kaldırılmış, sanduka da ilk yapıldığı şekline benzetilerek yenilenmiştir.
Kubbe-i Hadra’nın (Yeşil Kubbe) üzerine oturduğu sütun ve duvarlar kabartma hat yazıları ve işlemelerle süslenmiştir. İki sütunda resimler göze çarpıyor. 16. yüzyıl Konya’sını resmettikleri düşünülüyor.
Türbe Girişi (Tilavet Odası)
Bugün türbe girişi olarak kullanılan oda, Mevlana Dergahı müzeye çevrilmeden önce tilavet odası olarak kullanılmaktaydı. Yani Mevlevi dervişleri bu bölümde Kur’ân-ı Kerim okurdu. Kare şeklindeki bu odada Osmanlı Döneminin meşhur hattatlarının ve Osmanlı Sultanı 2. Mahmud’un eserleri sergileniyor.
“Kâbe-tü’l Uşşâk Bâşed in Mekâm;
Her ki Nâkıs Amed incâ Şod Temâm”
(Âşıkların Kâbe’si oldu bu makam. Her kim ki noksan geldi, oldu tamam.)
Hazreti Mevlâna’ya ait olan bu beyit hattat Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
4. Murad ve Tespih Hikayesi
Büyük sandukanın altında Hazreti Mevlânâ’nın medfun olduğu mezar odası bulunuyor. Rivayete göre Osmanlı Sultanı 4. Murad sanduka kenarından merdivenle inilen bu odaya girmek ister. Ancak Mevlevi Dervişleri buna şiddetle karşı çıkar, vefatından bu yana odaya girilmemiştir. Akabinde Sultan tespihini odanın açık penceresinden aşağı atar, almasına müsade edilmez. Küçük bir kız çocuğundan tespihi alması istenir. Kız geri geldiğinde kekeme olmuştur. Ne yaşandığı bilinmiyor.
Rehberim hikayede anlatılan pencerenin bu siyah kapağın arkasında olduğunu söyledi. Gümüş sırlı.
Sabır Taşı
Bu inanılmaz esere neden sabır taşı denildiğini resme dikkatli bakarak anlayabilirsiniz. Tek parça mermerden oluşuyor. Küre şeklindeki kısmın içinde bir küre daha var. Türbeden eskiden semahane olarak kullanılan alana geçiş noktasında asılı bulunuyor.
MÜZE AVLUSU
Mevlana Müzesi avlusunu türbe, dervişân odaları ve matbah çevreliyor. Ortasındaki şadırvanı, Mısır seferi dönüşünde Yavuz Sultan Selim yaptırmıştır.
Selsebildeki dokuz çanağın yukarıdan aşağı 1-2-3-2-1 sayıda sıralandığını görülür. Tek kaynaktan çıkan (vahdet) sayıca çoğalır (kesret) ve aslına irca ederek teke döner (vahdet). 19. yüzyılda yaptırılmıştır.
Dergah Kapıları
Mevlana Müzesinin dört cephede dört kapısı bulunuyor.
Dervişân Kapısı: Dergahın en sık kullanılan kapısıydı. Eğitim gören tüm dervişler bu kapıdan girip çıkardı. Batı yakasındadır. Üzerinde Sultan 2. Mahmud’un tuğrası var.
Çelebiyan Kapısı: Kuzeydeki kapıdır. Hazreti Mevlânâ’nın evlatları (Çelebiler) evlerine yakın olan bu kapıyı kullandıkları için zamanla bu adı almıştır. Bugün müze çıkışı bu kapıdır.
Hâmuşân Kapısı: Türkçe ifadesiyle susmuşlar kapısı. Ömürlerini dergahta hizmetle geçiren dervişler vefatlarında bu kapıdan Üçler Mezarlığına uğurlanırdı. Güney cephededir.
Küstahân Kapısı: Diğer adıyla Def Kapısı. Dergahtan gönderilenlere bu kapı işaret edildiği için bu ismi almıştır. Batıdadır. Bugün müzeye girişler bu kapıdan yapılıyor.
Matbah-ı Şerif
Matbah mutfak anlamına geliyor. Dergahta yemek yenilen yer burasıydı, ancak Mevlevi asitaneleri ve zaviyelerinde matbah çok derin bir kültürün yaşandığı özel mekanlardır.
Mevlana Dergahına gelerek kabul almak isteyen öğrencinin ilk durağı Matbah-ı Şerif’teki saka postudur. Öğrenci burada 3 gün boyunca yemek kokuları arasında aç ve susuz tefekkür ederdi. Bin bir gece sürecek çileli eğitimine hazır olup olmadığının farkına varır, Kazancı Dede ve diğer kıdemlilerince de kontrol edilirdi. Kabul alırsa ayakkabıları içeri bakacak şekilde konurdu.
Sonrasında on sekiz gün süren mutfak ayakçılığı işleri başlardı. Akabinde “soyunurdu”, yani mutfak tennuresi giydirilerek bin bir gece sürecek eğitimine başlardı. Yaptığı iş beğenilmez, tekrar tekrar yaptırılır; boş vakit bırakılmadan eğitim verilir, bazen azarlanır, bazen gücendirilir; sabrı sınanırdı. Dayanamayıp da “çile kıran” derviş adayı yine Def Kapısından gönderilirdi.
Görseldeki manken kabul alamamış görünüyor. Bu kişiler doğu taraftaki Def kapısından yolcu edilirdi.
Matbah Mevlevi kültüründe gerçekten çok önem atfedilen bir kurumdur. Bin bir gece çile makamları bu bölümde aşılırdı. Giren kişi baş keserek (selam durarak) girerdi. Burada yüksek sesle konuşulmaz, kahkaha atılmaz; her sofradan sonra şükür duası edilir, Allah’ın nimetlerini kazanlarda hazırlayıp sunmak bir onur vesilesi olarak görülürdü.
Dervişân Odaları
Dervişân odaları Mevlevi Dedelerine tahsis edilen; ilim, zikir ve tefekkürle uğraşılan odalardır. Çilesini çıkaran dervişe dilerse bu odalardan biri tahsis edilirdi. Sertarik (Aşçı Dede) de bu odalarda kalırdı. 19 kubbe altında 19 dervişân odası bulunuyor.
Mevlana Müzesindeki Bazı Eserler
Hazreti Mevlana’nın Kitapları ve Cübbeleri
Mesnevi: Hazreti Mevlânâ’nın en önemli eseridir. 25618 beyitten oluşuyor. Erenlerden, âşıklardan öykülerle doludur. Yine İran ve Roma gibi çeşitli medeniyetlerin mitolojilerinden anekdotlar barındırır.
Fî-hi Mâ Fîh: “Ne varsa, içinde” anlamındadır. Hazreti Mevlânâ’nın farklı an ve yerlerde yaptığı konuşmaları içeriyor. Vefatından sonra derlenmiştir.
Divân-ı Kebîr: Hazreti Mevlânâ’nın çeşitli şiirlerini içeriyor. Dili Farsçadır, bununla birlikte Arapça ve Türkçe şiirler de içerir.
Beyaz cübbe Hazreti Mevlânâ’nın babası Sultan’ul Ulema Bahauddin Veled hazretlerinden mirastır.